ulkemızde hayvanlar ıskence göruyor.ve ne yazık kı bu suc sayılmıyor.
Aşagıdakı satırlar yamuk kedının davasındandır
*ekşi sözluk alıntı*
bugün gerçekleşmiş olan duruşmadır.
öncelikle bu unutulmaya yüz tutmuş vakayı hatırlayıp adliyeye gelen 15-20 civarındaki "insana" ve avukatlarımız barış kaşka, halil dönmez ve ayça sümeyra oruç'a* binlerce kez teşekkür etmek lazım. fakat önemli olan bu tek bir olayın unutulması değil, bu olayın sonucunun, bundan sonra olabilecek benzer bir olaya iyi bir emsal oluşturmasıydı. insanlar da gayet bunun farkında. ama -her ne kadar son duruşma olmasa da- olamadı. nasıl mı?
malumunuz, davalı şahıs duruşmaya gelmedi. temsilcisi de başka bir duruşması olduğu için gelememiş. her neyse, işin sinir bozucu kısmı avukatların adil yargılama için sanığa soru sorma hakları bulunduğunu belirterek davalınin mahkemeye zorla getirilmesini istemesi talebinin reddi oldu. işin en ironik ve daha da sinir bozucu kısmı ise, kedinin bir sahibinin olup olmadığının yetkililer tarafından bilinmiyor olmasıydı. buradan ne çıkarım yapılır: konunun hiçbir şekilde yetkililer tarafından okunmamış, irdelenmemiş olma olasılığı. nasıl anlıyoruz? çünkü, verilen dilekçelerde kedinin bir sahibi olduğu açık açık yazıyor. zira avukatların da belirttiği gibi, böyle bir dava açılabilmesi için kedinin mutlak bir sahibi olması gerekliliği var. nitekim herhangi bir dünya vatandaşı, gelip de mahkemenin önündeki listeye baksa, duruşmanın sahipli bir kedi üzerine olduğu ibaresini okuyabilecekti. evet, bu ibare açık açık yazıyordu. sonuç olarak: 19 eylül'de bir duruşma daha var.
zaten defalarca söyledim. dilimde tüy bitti. açıkçası artık -hele ki bugünkü kusursuz ciddiyetsizliğe şahit olduktan sonra- pek inancım da kalmadı. zira kelimeler, bu ve bunun gibi derin travmatik olayların, hayvanlara yapılan zalim işkencelerin, sadist ve barbarca işlenen hayvan cinayetlerinin içimi nasıl acıttığını açıklamakta yetersiz kalır. yamuk kedi, yoğurt kabının önünde bekleyen, dişleri dökülmüş, hasta ve yaşlı kedi, bu hukuki mücadelede bir ilk olabilirdi. birkaç ay önce bir ingiliz arkadaşım malum videoyu izleyip bana türkiye'de böyle şeylerin yapılmasına nasıl oluyor da izin veriliyor diye sormuştu da, utancımdan yerin dibine girmiş, cevap verememiştim. kediciğin ağzından akan o kanı nasıl açıklayabilirdim ki. işte benzer bir utancı da bugün yaşadım. hani gandhi, "bir toplumun büyüklüğünü ve ahlaki gelişmişliğini anlamak için, o toplumun hayvanlara nasıl davrandığına bakılmalıdır," demiş ya. işte öyle bir şey..
ha bir de, avukat hanım'ın, toplanmış binlerce imzayı kastederek: "bu artık kamuya mal olmuş bir davadır," demesinden sonra kayıtsız kalınmasına içim fena halde acıdı. sanırım bu olay, bütün olan biteni özetliyor.
kamunun vicdanı sızlamıyor. benim vicdanım sızlıyor.
20:58
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Evet, bu olay olup bitenleri tam olarak özetliyor. Bir avuç insan uğraşıyor, didiniyor ve bir bakıyoruz ki bir arpa boyu yol alamamışız. Kamunun vicdanı sızlamadığı gibi, vicdanı sızlayanlardan da haz etmiyor bizim kamu oyu. Dün twitter'da bir mesajı retweetlerken içim kan ağladı. Mesajda diyordu ki,
''Köprü altlarında, ıssız yerlerde iple baplı bir sokak köpeği görürseniz hemen çözün, kesin tecavüz ediliyordur'' diyordu. Düşünün halimizi.. Hayvana yapılan her türlü işkence gerçek anlamda suç olarak görülmedikten sonra, biz ne ile nasıl mücadele edeceğiz?
begonvıllı evım
o kadar agır acılar barındırıyor kı bu konu aslında..
yurek dayanmaz
ama belkı bızler yanında olursak onların
en azından yardımcı olabılırz ve koruyabılırız bu masumları
Yorum Gönder